Kaçış yok: Bir Aşk

Yazı: Korcan Derinsu

İspanyol yazar Sara Mesa’nın geçtiğimiz şubat ayında Türkçede yayımlanan romanı Bir Aşk; yayınevi tarafından “karanlık bir atmosferin, umulmadık cehennemlere açılan rahatsız edici insan ilişkilerinin, hislerin romanı” olarak tanımlanıyor. Sel Yayıncılık etiketi ve Çağla Soykan çevirisiyle raflarda yerini alan Bir Aşk, yalın anlatımı ve kesin ifadeleriyle hayatın yaban ve rahatsız edici merkezine doğru bir yolculuğu anlatıyor.


Ne hakkında? Hikâye ne? 

Büyük şehirden uzaklaşıp yeni bir başlangıç yapmak isteyen Nat, İspanya kırsalındaki küçük bir köye taşınıyor ama buranın ıssızlığı ve kasabanın insanlarıyla kurduğu garip ilişkiler, kendini hiç beklemediği bir sıkışmışlığın içinde bulmasına neden oluyor. Zamanla bu sıkışmışlık bir gerilime dönüşüyor ve Nat her şeyden kaçmanın sandığı kadar kolay olmadığını anlıyor.

Zaman dilimi ve mekân 

Bilinçli olarak belirsiz bırakılmış bir zaman dilimi ve La Escapa isimli, izole bir İspanyol kasabası.

Okumadan önce bilmemiz gerekenler 

Sara Mesa farklı türlerde üretmeyi seven bir yazar. Bugüne dek yayımlanmış yedi romanı, üç öykü kitabı, bir şiir kitabı ve iki de deneme kitabı var. 

Open Letter Books tarafından kitaplarının İngilizceye çevrilmesiyle ABD’de dikkat çeken Sara Mesa, İspanyolca yazan yazarlar arasında yükselişte olan bir isim.

Bir Aşk, 2020 yılında El País, El Cultural ve La Vanguardia tarafından yılın en iyi romanı seçildi. 2023 yılında Isabel Coixet tarafından beyazperdeye uyarlandı.

Cálamo Extraordinario ve Andalucía de la Crítica ödüllerine layık görülen La familiada (Aile, 2022) romanı da yine Sel Yayıncılık tarafından basılacak. 

Kitaba dair en çok neyi sevdin?

Mesa’nın atmosfer yaratma konusundaki ustalığı etkileyiciydi. Kasabanın tekinsizliği ve sakinlerinin mesafeli ama rahatsız edici tavırları o kadar iyi anlatılmış ki okurken bir gerilim filmi izler gibi oluyorsunuz. Üstelik metinde öyle büyük olaylar da olmuyor. Buna rağmen kendini merakla okutması ve her an artan tekinsizlik tamamen atmosferin başarısı. 

En az neyi sevdin?

Özellikle sevmediğim bir şey olmadı ama belki anlatılan erkek şiddeti ve ataerkil düzen eleştirisinin üstü biraz daha kapalı olabilirdi. 

Yazıma dair neler söyleyebilirsin? 

Mesa’nın dili de anlatımı da oldukça sade. Genelde meseleye doğrudan giren dolaysız bir tarzı var. Baştan sona karakteri odağına alıyor ve sonunda kadar da bırakmıyor. Bu çok kolay bir anlatım tercihi değil. Okuyanı kolay kaybetme riski var ama asla böyle olmuyor.  Kartlarını saklamadan, açık oynayarak kurulan gerilim amacına ulaşıyor. 

Kısa sürede sürüklenerek mi okudun? Yoksa biraz sürünerek mi? 

“Ne olacak acaba” diye kendimi kaptırdım ve tamamını bir günde okudum. Öyle elde sürünecek türden bir kitap değil zaten asla. 

Çok etkilendiğin / dönüp tekrar okuduğun bölüm(ler) oldu mu? 

Nat’in kasaba halkıyla yaşadığı rahatsız edici anları çok sevdim. Özellikle konuşmaların ortasında verilen boşluklar, yanlış anlaşılmalar ve tırmanan gerilim çok hoşuma gitti. O paragraflardan tekrar okuduğum cümleler oldu.

Kitap, modunu nasıl etkiledi? 

Okurken bir ufak huzursuzluk hissetsem de bitirince o etki kalmadı üstümde. Bence yazarın da amacı bu zaten. Karakterin zihnine ortak edip sonra tam da olması gerektiği gibi vedalaşmak. 

Okurken hiç Google’ladığın şeyler oldu mu? 

Kendisini hiç tanımadığım için Sara Mesa’nın önceki kitaplarını araştırdım ve tematik olarak bu romanla bağlantılı olup olmadıklarına baktım. 

Kitabın ismi hakkında ne düşünüyorsun?

Bir Aşk ismi, romanın içeriğiyle büyük bir tezat oluşturuyor. Çünkü burada anlatılan şey, bildiğimiz anlamda bir aşk hikâyesi değil; daha çok güç, dengesizlik, yalnızlık ve çaresizlik ekseninde şekillenen bir ilişki. Bu açıdan bakınca oldukça ironik bir tercih. Ben oldukça yakıştırdım. 

Bu kitabı seven şunları da sever (Akla gelen başka kitap önerileri)  

Deborah Levy’nin Sıcak Süt ve Rachel Cusk’ın Diğer Ev romanları benzer şekilde izole mekânlarda geçen, rahatsız edici ilişkileri konu alan metinler olarak önerilebilir. Yine aynı şekilde Annie Ernaux’nun Yalın Tutku romanı da tutku – saplantı arasındaki sınırı belirsizleştirmesiyle bir başka seçenek olarak değerlendirilebilir. 

Romanı uyarlayan Isabel Coixet’nin yine tutkuya odaklanan 2005 tarihli The Secret Life of Words filmine de bakmanın fena olmayacağını düşünüyorum.

Yazara bir soru soracak olsan bu soru ne olurdu?

İnsanın kendinden kaçması gerçekten bu kadar zor mu?